MODERN İÇİNDE MODERN "POSTMODERNİZM"
Başlangıç tarihini 17. yüzyıla değin götürebildiğimiz akıl çağı ve beraberinde ortaya çıkan modernlik düşüncesi, kesin çizgilerle 20. yüzyılın başından beri vardır. Edebiyatta bilhassa roman ve öykü gibi anlatı türlerinde yansımalarını gördüğümüz modernizm, bir ailenin şımarık son çocuğu gibi kendinden önceki kardeşlerini yok saymış ve bütün dikkatleri kendi üzerinde toplamayı amaçlamıştır. Bundan olarak romandaki kekin atılımlar, bu düşünce eksenli okunmalıdır.
Dünya romanında en hakiki kalelerden olan Dostoyevski kendi varisini belki belirlemedi ancak Kafka o postun emin ellerde olduğunu emsalsiz örneklerle gösterdi. Modern romanın en özgün temsilcisi Dava, Şato ve Dönüşüm romanlarıyla sadece Kafka değildi tabii ki. Wirginia Woolf, James Joyce ve Marcel Proust da bu muhitte kalem oynattılar. 1960'lara kadar modernizmin rüzgarı esmeye devam eder. Ne ki Amerika ve Avrupa'da altmış sonrası bu rüzgarın yönünü değiştirip belki onu altüst edecek daha sert bir rüzgar çıkar ortaya. Hem de kendi içinden bir rüzgardır bu: Postmodernizm. "Edebiyat, kendinden bıktığı yerde yenisini üretir; dünya edebiyatı boşlukları doldurmakta geç kalmadığını her zaman göstermiştir." ( Gümüş, s. 23)
Tanzimat Dönemi'yle edebiyatımıza giren roman, deyiş yerindeyse Batılılaşma izleğiyle kol kola yürütmüştür yıllarca. Ancak bu yürüyüş beraberinde modernizmi getir/e/memiştir. Türk romanına modernizm ve devamındaki postmodernizm; dadaizm, sürrealizm ve varoluşçuluk akımlarıyla ancak sonraki yüzyılda girer.
Türk edebiyatında modernizm izleri yüzyılın başında belirmez hemen. Çünkü hikaye bağlamında olmasa da roman nevi bağlamında klasik ürünlerimiz bile tam anlamıyla rayına oturamamıştır. Roman ve hikaye yazarı yeni limanlara demirlemek için ancak 1950'li yılları bekleyecektir. Nihayetinde elli kuşağı hem hikaye hem de roman alanında modernizmi yansıtan özgün ve teknik yapıtlar meydana getirirler. Vüsat Orhan Bener, Bilge Karasu, Orhan Duru, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan, Leyla Erbil, Sevim Burak ve Demir Özlü bu kuşağın yetkin sanatçıları olurlar. Şunu da ifade etmek gerekir ki anlatı geleneğinin bu sıçrayışının yanı sıra şiirde de 30'lu yıllarda Nazım Hikmet'le başlayıp 40'ta Garip, 50'li yıllarda Mavi, Hisar ve İkinci Yeni'yle modern atılım gerçekleşir.
1960 Darbesi sonrasında toplumsal hayatta meydana gelen özgür ortam edebiyata da tesir etmiş ve 50 Kuşağının ilk örneklerinden sonra artık yeni yeni örneklerle tanışmış oluruz. En nihayetinde Oğuz Atay'ın (1972) Tutunamayanlar'ı, postmodern Türk romanının ön sözü olarak karşımıza çıkar. Oğuz Atay'ı; Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar, Hasan Ali Toptaş, Latife Tekin, Metin Kaçan, Murat Gülsoy, Ayfer Tunç, Murat Yalçın gibi yazarlar takip etmiştir. 2000 sonrasında Türk romanının büyük bir kısmını; modernizmin içinden çıkıp geleneği reddetmek yerine onu, kurgu ve tekniğin bir parçası olarak kullanan postmodernizm oluşturur.
Son yüzyılın edebiyat menşeini oluşturan bu iki kaynağı karşılaştırmak değil tabii ki gayemiz. Bu bağlamda eleştirmen Semih Gümüş'ün ifadesi yerindedir: "Modernizmi postmodernizmle aynı kefeye koymak ya da tartmak aklımdan geçmez; bizim edebiyatımızda bile modernizmin yarattığı dünya, bugün sahip olduğumuz edebiyat kültürünün itici gücü, neden sonra doruğu olmuştur." (Gümüş, s. 53)
Modernizmi ve postmodernizmi bu kadar konuşulur kılan; hiç şüphesiz yazarın daha doğrusu anlatıcının o baskın ilahi bakışının yerini çoğul bakışın ve eserlerde "ne anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığı" yaklaşımın almasıdır. Ayrıca önceki dönem yazar veya metinlerle pastiş, parodi, ironi, montaj, kolaj ve bunların bütününü ifade eden metinlerarasılık teknikleriyle kurulan ilişki de bir diğer meseledir. Tabii ki bu tekniklerin haricinde postmodern roman için bana göre bahsedilmesi gereken en önemli husus "okur"dur. Çünkü yazarın asıl güç kaynağını bizzat kendisinin ve kurgusunun da bir parçasını oluşturan okur oluşturur. Bu bağlamda meramımızı William R. Everdell'in ifadeleriyle netleştirelim: " Yazarları yazar yapan okurlardır ve yazarlar, okurların bu iyiliğinin karşılığını, hepsinden daha obur okur olmakla öderler."
Edebiyatta kendinden sıkça söz ettiren eserler, tıpkı Tutunamayanlar gibi yazıldığı dönemde gelenekselin dışına çıktığı gerekçesiyle yadırganmıştır. Ancak zaman sonra bu yadırganan tutum, kendini o eserin dokunulmaz oluşuna bırakmıştır. Bu bağlamda modern olanın da aslında kendinden önceki bir başka moderni yadırgattığını ve haliyle modernizmden yeni bir modern olarak da postmodernin çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Vahdettin Oktay BEYAZLI