YAZIN DÜNYASINI DEVİNGEN KILAN"İMGESEL İLETİŞİM"
Dil her sanatçının(yazar/şair) ana sermayesidir; ilk ve son durağıdır. Bu büyük imkan ile sanatçı kendi bilgi ve tecrübesi ölçüsünde dili bir araç olarak kullanıp eserine başlangıç yapar ve ulaşmayı tahayyül ettiği nihai noktaya bir şekilde varmaya çalışır. Bu nihai nokta okurun zihninde, hayatında ve belki de en önemlisi imgeleminde yer etmek ve eseri bağlamında yeniden üretilmektir; anlam bulmaktır. Bunu, kendisine verilen sadece dil imkanı ile değil aynı zamanda geniş hayal gücünü ve dünyaya bakış yeteneğini kullanarak da yapar. İşte bu yetileri ile sadece kendine mahsus olan bir imge dünyası yaratır. Bu imgeleri dilini kullanarak bir "kar örtüsü" şeklinde bezeyerek okura sunar ve ondan bu örtüyü kaldırmasını hatta yeni yeni örtüleri de onun oluşturmasını ister. Sanat metinlerinin dönem okuruna seslenmesini ve yıllar sonrasına kalmasını sağlayan kurgusal bağ da bu etkileşimle olur.
Biliriz ki her nitelikli okur, kendine farklı tekniklerdeki "imgesel iletişim"lerle gönderilen yazınsal metni; okuma ve alımlama yöntemiyle hem tüketir hem de bunu yaparken yazardan ve metinden bağımsız olarak kendi donanımıyla onu yeniden üretir. Bu devingenlik hali, biz okurun okumaktan gayesini de belirler zannımca. Bu noktada şunu ifade etmek gerekir ki okura gönderilen her metnin okurdan aldığı karşılık aynı değildir. Çünkü okur çok kurnazdır. Eğer emek verilmemiş, bütün sınırlarıyla dili zorlayıp yeni anlam ve bakış açıları üretmemiş, yarına değil de sadece şimdiye cevap olmuş hiçbir yazınsal söylem okurdan beklediği ilgiyi görmemiştir, görmeyecektir. Hele de günümüz okuru bu yeterlilikte son aşamaya gelmişken(gelmesi gerekenlerin de olduğu muhakkak) yazarın yaptığı sadece boş bir uğraş olarak kalacaktır. Kısaca yazarı ve oluşturduğu yazınsal metni anlamlı kılan okurdur. O yoksa ne yazardan ne de onun oluşturduğu yapıtından söz edilebilir. Bir üçgenin kenarlarını oluşturan bu üçlü arasındaki irtibatın sağlam oluşu yazın dünyasının da devingen oluşuna işarettir.
Uzun zamandır masamda okuma kaderini bekliyordu "İmgesel İletişim". Dünya edebiyatında birçok kaynağa gönderme yapan Melik Bülbül; dil, imge, iletişim, yazın, nitelikli okur, okuma, alımlama ve yeniden üretme gibi konularda bize çok şey söylüyor. Bizi okur olarak metne kilitlenme taktikleriyle aydınlatıyor. Teknik tabirlerin fazlalığı ve mevzunun bir şekilde aynı çember etrafında dönmesi metni okunurluk noktasında ikinci plana itiyor.
Yazınsal alemde okurun kendi rolünü her zaman bu denli diri tutması gerektiğini ifade eden bu ve benzeri kitapları okudukça "acizane yazmamın" da beyhude bir emekten başka bir şey olmadığını daha iyi anlıyorum. Onca güzel metni okuyup yeniden onların dünyasında kaybolup yol bulmak, binlerce "kar örtüsü" temizlemek ve dilin gücünü keşfetmek varken sıfırdan bir dünya kurmamın gayesi nedir ey kendim?
Vahdettin Oktay BEYAZLI