ŞİİR BİR YOLDUR İNSANIN GEÇMİŞLE ARASINDA
Divan şiiri ölmedi ve dahi edebiyatımızda hep var olmaya devam edecektir. Kullanılan söz sanatlarından tutun da gerçekçi olmayan benzetmelerine kadar eleştirilen divan şiiri ve şairi çok anlamlı haliyle okurunu ve üzerinde emek harcayanını çok uğraştırmaktadır. En basit beyitlerde bile sözcüklerin tevriye ve iham yoluyla okuru farklı yorumlara taşıdığı görülür. Hal böyleyken divan şiirinin şerh edilmesi tabii ki geniş çaplı bir çalışma ve derin bir şiir bilgisi gerektirmektedir. Bu sahanın en karizmatik isimlerinden merhum Mehmed Çavuşoğlu'nun ilk baskısı 1982'de yapılmış Divanlar Arasında isimli eseri, bu şerh işinin ne denli zahmet gerektirdiğini gözler önüne serer. Merhum Çavuşoğlu ki çalıştığı alanın hem tanınmış simalarından bu tecrübeyi edinmiş hem de sonraki nesle bu edebiyatın hakikaten bir zevk meselesi olduğunu bırakmıştır.
Eser boyunca bilhassa Mehmed Çavuşoğlu, bir beyit aracılığıyla yola çıkıp onlarca beyite bizi ulaştırıyor. Bu yolculuk esnasında ismini ilk duyabileceğimiz - en azından benim öyle oldu- şairlerle tanıştırıyor bizi. Tabii ki bu noktada Hoca'nın tezkire okumalarının büyük bir katkısının olduğunu da söylemek lazım. Hoca bazen bir kelime ile bazen bir kavram veya ifade ile ve bazen de isimler ile divan şiiri ormanında r gezintiye çıkarıyor bizi.
Kitap boyunca bahsi geçen şairler bilhassa 16. yy.da yaşamış olanlar. Ancak bu dönem edebiyatını besleyen önceki asrın simalarından ve bu yy.dan etkilenmiş sonraki asırların simalarından da bahsediliyor. Sunuş bölümü hariç yirmi bir yazıdan oluşan eser 126 sayfa olmasına rağmen okurunu ve ilgilisini tatmin edecek kadar zengin bir mahiyete ve özgün bir üsluba sahip. İsminden de anlaşılacağı üzere bir divan şiiri araştırmacısının "Divanlar Arasında"ki eğlenceli ve bir o kadar da zahmetli yolculuğunu sunuyor bizlere.
Kitap boyunca daha önce karşılaştığım veya ilk defa okuma şerefine sahip olduğum onlarca beyit var. Bunlardan biri var ki okuyana veya yazana elindeki her şeyi artık bırakma zamanının geldiğini muştular cinsten. Divan şiirinin gül redifli gazel yazanlarından biri olan Necati beni belki en çok sevdiğim şeye tekrar yolcu ediyor: Susmak.
İşte o etkileyeci üç beyit ile yazımı nihayete erdiriyorum:
"Var iken yüzün güle meyl eylemez dil bülbülü
Arife bir gül yeter lazım değil tekrar gül" (Necati)
Arife bir gül yeter lazım değil tekrar gül" (Necati)
"Senin yüzün varken gönül bülbülü gülle ilgilenmez; anlayışı olana bir gül yeter, başka gülün gereği yoktur."
"Gördüm ey dil minnet ister vermeğe dünya murad
Ana minnet etmeden kurtuldum oldum na-murad" (Edirneli Emri Efendi)
Ana minnet etmeden kurtuldum oldum na-murad" (Edirneli Emri Efendi)
"Ey gönül, gördüm ki dünya muradım vermek için (ona) minnet etmemi istiyor. Murad etmekten sıyrılarak ona minnet etmekten de kurtuldum."
Bunlar gibi daha nice güzel mısralar var. Necati, aşkın o sadakat kılıcını aşığın boynuna tek celsede indirir ve günümüz salaş aşklarına asırlar evvelinden kulağa küpe olacak bir söz söyler. E. Emri Efendi ise dünyanın minnet yuvasını hatta bunu en başta dünyanın bizzat kendisinin yaptığını söyler. Minnet etmekten kurtulmanın tek yolu ise murad etmekten vazgeçmektir.
Son beyit dünyaya kazık çakmakla nam salan insanın övünmek için seçtiği iki yoldan bahsediyor:
"Cahilin fahri cem'-i mal iledir
Arifin izzeti Kemal iledir" (Ahi)
Vahdettin Oktay BEYAZLI
Arifin izzeti Kemal iledir" (Ahi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder