3 Mayıs 2020 Pazar

YAZIN DÜNYASINI DEVİNGEN Kılan "İMGESEL İLETİŞİM"


YAZIN DÜNYASINI DEVİNGEN KILAN"İMGESEL İLETİŞİM"

Dil her sanatçının(yazar/şair) ana sermayesidir; ilk ve son durağıdır. Bu büyük imkan ile sanatçı kendi bilgi ve tecrübesi ölçüsünde dili bir araç olarak kullanıp eserine başlangıç yapar ve ulaşmayı tahayyül ettiği nihai noktaya bir şekilde varmaya çalışır. Bu nihai nokta okurun zihninde, hayatında ve belki de en önemlisi imgeleminde yer etmek ve eseri bağlamında yeniden üretilmektir; anlam bulmaktır. Bunu, kendisine verilen sadece dil imkanı ile değil aynı zamanda geniş hayal gücünü ve dünyaya bakış yeteneğini kullanarak da yapar. İşte bu yetileri ile sadece kendine mahsus olan bir imge dünyası yaratır. Bu imgeleri dilini kullanarak bir "kar örtüsü" şeklinde bezeyerek  okura sunar ve ondan bu örtüyü kaldırmasını hatta yeni yeni örtüleri de onun oluşturmasını ister. Sanat metinlerinin dönem okuruna seslenmesini ve yıllar sonrasına kalmasını sağlayan kurgusal bağ da bu etkileşimle olur.


Biliriz ki her nitelikli okur, kendine farklı tekniklerdeki "imgesel iletişim"lerle gönderilen yazınsal metni; okuma ve alımlama yöntemiyle hem tüketir hem de bunu yaparken  yazardan ve metinden bağımsız olarak kendi donanımıyla onu yeniden üretir. Bu devingenlik hali, biz okurun okumaktan gayesini de belirler zannımca.  Bu noktada şunu ifade etmek gerekir ki okura gönderilen her metnin okurdan aldığı karşılık aynı değildir. Çünkü okur çok kurnazdır. Eğer emek verilmemiş,  bütün sınırlarıyla dili zorlayıp yeni anlam ve bakış açıları üretmemiş, yarına değil de sadece şimdiye cevap olmuş hiçbir yazınsal söylem okurdan beklediği ilgiyi görmemiştir, görmeyecektir. Hele de günümüz okuru bu yeterlilikte son aşamaya gelmişken(gelmesi gerekenlerin de olduğu muhakkak) yazarın yaptığı sadece boş bir uğraş olarak kalacaktır. Kısaca yazarı ve oluşturduğu yazınsal metni anlamlı kılan okurdur. O yoksa ne yazardan ne de onun oluşturduğu yapıtından söz edilebilir. Bir üçgenin kenarlarını  oluşturan bu üçlü arasındaki irtibatın sağlam oluşu yazın dünyasının da devingen oluşuna işarettir.


Uzun zamandır masamda okuma kaderini bekliyordu "İmgesel İletişim". Dünya edebiyatında birçok kaynağa gönderme yapan Melik Bülbül; dil, imge, iletişim, yazın, nitelikli okur, okuma, alımlama ve yeniden üretme gibi konularda bize çok şey söylüyor. Bizi okur olarak metne kilitlenme taktikleriyle aydınlatıyor. Teknik tabirlerin fazlalığı ve mevzunun bir şekilde aynı çember etrafında dönmesi metni okunurluk noktasında ikinci plana itiyor.


Yazınsal alemde okurun kendi rolünü her zaman bu denli diri tutması gerektiğini ifade eden bu ve benzeri kitapları okudukça  "acizane yazmamın" da beyhude bir emekten başka bir şey olmadığını daha iyi anlıyorum. Onca güzel metni okuyup yeniden onların dünyasında kaybolup yol bulmak, binlerce "kar örtüsü" temizlemek ve dilin gücünü keşfetmek varken sıfırdan bir dünya kurmamın gayesi nedir ey kendim?


Vahdettin Oktay BEYAZLI

25 Nisan 2020 Cumartesi

TOLSTOY OKUNMAYA DEVAM EDİYOR


TOLSTOY OKUNMAYA DEVAM EDİYOR

Büyük romancı Tolstoy'un ölmeden kısa süre önce derlemesini tamamladığı Hayat(Yaşam) Yolu adındaki 31 kitaptan oluşan seri risaleleri, Şule yayınları tarafından edebiyatımıza kazandırılmaya devam ediyor. 

Kıymetli kardeşim Dr. Öğretim Üyesi Bekir Belenkuyu, dilimize çok önceden kazandırılan bu eserleri Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine aktardı. 

İlk kitap Ruh ve Ölüm (serinin 2. ve 29. kitapları) 2019 yılının sonlarına doğru çıkmıştı. İkinci kitap ise Aşk ve Öfke adıyla (seri risalelerin 5. ve 11. kitapları) 2020 Mart ayında okuyucuyla buluştu.

Aşk ve öfke iki karşıt duygu olmaları yönüyle bir hayli dikkat çekiyor. Kitap iki bölümden oluşuyor: Aşk ve Öfke. Tolstoy'un hem kendi düşüncelerinin hem de bazı düşünürlerden yaptığı alıntıların yer aldığı bu kıymetli çalışma Tolstoy okuruna hayırlı olsun.

" Dünyadaki en büyük iyilik ve en yüce ihsan ise bütün insanlara muhabbet etmek ve güzel bir şekilde onlarla kaynaşmaktır." (s. 26)

" Erdemin; cesaret ve kuvvette olduğunu zannetmeyin. Eğer öfkene üstün gelir, seni inciteni affedip muhabbet gösterirsen, işte o zaman sen, insanların yapabileceği en iyi hareketi yapmış olursun. (s. 50)

Bu ve bunlar kadar altını çizip hayat düsturu edineceğimiz çokça müthiş cümle yer alıyor kitapta. İnsani taraflatımızı tekrardan hatırlamak adına iyi bir kitap Aşk ve Öfke.

Kıymetli Bekir Belenkuyu kardeşimi ve Şule yayınlarını tekrar tebrik ediyorum, bize bu güzel eserleri sundukları için. Serinin diğer kitaplarını beklediğimizi de peşinen ifade ediyoruz.


Vahdettin Oktay BEYAZLI

11 Şubat 2020 Salı

MODERN İÇİNDE MODERN "POSTMODERNİZM"


MODERN İÇİNDE MODERN "POSTMODERNİZM"


Başlangıç tarihini 17. yüzyıla değin götürebildiğimiz akıl çağı ve beraberinde ortaya çıkan modernlik düşüncesi, kesin çizgilerle 20. yüzyılın başından beri vardır. Edebiyatta bilhassa roman ve öykü gibi anlatı türlerinde yansımalarını gördüğümüz modernizm, bir ailenin şımarık son çocuğu gibi kendinden önceki kardeşlerini yok saymış ve bütün dikkatleri kendi üzerinde toplamayı amaçlamıştır. Bundan olarak romandaki kekin atılımlar, bu düşünce eksenli okunmalıdır.

Dünya romanında en hakiki kalelerden olan Dostoyevski kendi varisini belki belirlemedi ancak Kafka o postun emin ellerde olduğunu emsalsiz örneklerle gösterdi. Modern romanın en özgün temsilcisi Dava, Şato ve Dönüşüm romanlarıyla sadece Kafka değildi tabii ki. Wirginia Woolf, James Joyce ve Marcel Proust da bu muhitte kalem oynattılar.  1960'lara kadar modernizmin rüzgarı esmeye devam eder. Ne ki Amerika ve Avrupa'da altmış sonrası bu rüzgarın yönünü değiştirip belki onu altüst edecek daha sert bir rüzgar çıkar ortaya. Hem de kendi içinden bir rüzgardır bu: Postmodernizm. "Edebiyat, kendinden bıktığı yerde yenisini üretir; dünya edebiyatı boşlukları doldurmakta geç kalmadığını her zaman göstermiştir." ( Gümüş, s. 23) 

Tanzimat Dönemi'yle edebiyatımıza giren roman, deyiş yerindeyse Batılılaşma izleğiyle kol kola yürütmüştür yıllarca.  Ancak bu yürüyüş beraberinde  modernizmi getir/e/memiştir. Türk romanına modernizm ve devamındaki postmodernizm; dadaizm, sürrealizm ve varoluşçuluk akımlarıyla ancak sonraki yüzyılda girer.

Türk edebiyatında modernizm izleri yüzyılın başında belirmez hemen. Çünkü hikaye bağlamında olmasa da roman nevi bağlamında klasik ürünlerimiz bile tam anlamıyla rayına oturamamıştır. Roman ve hikaye yazarı yeni limanlara demirlemek için ancak 1950'li yılları bekleyecektir. Nihayetinde elli kuşağı hem hikaye hem de roman alanında modernizmi yansıtan özgün ve teknik yapıtlar meydana getirirler.  Vüsat Orhan Bener, Bilge Karasu, Orhan Duru, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan, Leyla Erbil, Sevim Burak ve Demir Özlü bu kuşağın yetkin sanatçıları olurlar.  Şunu da ifade etmek gerekir ki anlatı geleneğinin bu sıçrayışının yanı sıra şiirde de 30'lu yıllarda Nazım Hikmet'le başlayıp 40'ta Garip, 50'li yıllarda Mavi, Hisar ve İkinci Yeni'yle modern atılım gerçekleşir.

1960 Darbesi sonrasında toplumsal hayatta meydana gelen özgür ortam edebiyata da tesir etmiş ve 50 Kuşağının ilk örneklerinden sonra artık yeni yeni örneklerle tanışmış oluruz. En nihayetinde Oğuz Atay'ın (1972) Tutunamayanlar'ı, postmodern Türk romanının ön sözü olarak karşımıza çıkar. Oğuz Atay'ı; Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar, Hasan Ali Toptaş, Latife Tekin, Metin Kaçan, Murat Gülsoy, Ayfer Tunç, Murat Yalçın gibi yazarlar takip etmiştir.  2000 sonrasında Türk romanının büyük bir kısmını; modernizmin içinden çıkıp geleneği reddetmek yerine onu, kurgu ve tekniğin bir parçası olarak kullanan postmodernizm oluşturur.

Son yüzyılın edebiyat menşeini oluşturan bu iki kaynağı  karşılaştırmak değil tabii ki gayemiz. Bu bağlamda eleştirmen Semih Gümüş'ün ifadesi yerindedir: "Modernizmi postmodernizmle aynı kefeye koymak ya da tartmak aklımdan geçmez; bizim edebiyatımızda bile modernizmin yarattığı dünya, bugün sahip olduğumuz edebiyat kültürünün itici gücü, neden sonra doruğu olmuştur." (Gümüş, s. 53)

Modernizmi ve postmodernizmi bu kadar konuşulur kılan; hiç şüphesiz yazarın daha doğrusu anlatıcının o baskın ilahi bakışının yerini çoğul bakışın ve eserlerde "ne anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığı" yaklaşımın almasıdır. Ayrıca önceki dönem yazar veya metinlerle pastiş, parodi, ironi, montaj, kolaj ve bunların bütününü ifade eden metinlerarasılık teknikleriyle kurulan ilişki de bir diğer meseledir. Tabii ki bu tekniklerin haricinde postmodern roman için bana göre bahsedilmesi gereken en önemli husus "okur"dur. Çünkü yazarın asıl güç kaynağını bizzat kendisinin ve kurgusunun da bir parçasını oluşturan okur oluşturur. Bu bağlamda meramımızı William R. Everdell'in ifadeleriyle netleştirelim: " Yazarları yazar yapan okurlardır ve yazarlar, okurların bu iyiliğinin karşılığını, hepsinden daha obur okur olmakla öderler."

Edebiyatta kendinden sıkça söz ettiren eserler, tıpkı Tutunamayanlar gibi yazıldığı dönemde gelenekselin dışına çıktığı gerekçesiyle yadırganmıştır. Ancak zaman sonra bu yadırganan tutum, kendini o eserin dokunulmaz oluşuna bırakmıştır. Bu bağlamda modern olanın da aslında kendinden önceki bir başka moderni yadırgattığını ve haliyle modernizmden yeni bir modern olarak da postmodernin çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Vahdettin Oktay BEYAZLI







YAZIN DÜNYASINI DEVİNGEN Kılan "İMGESEL İLETİŞİM"

YAZIN DÜNYASINI DEVİNGEN KILAN"İMGESEL İLETİŞİM" Dil her sanatçının(yazar/şair) ana sermayesidir; ilk ve son durağıdır. Bu...