TÜRKÇEYE BİR DE BU AÇIDAN BAKMAK GEREKİR
İnsan Açısından Edebiyat, Yaşama Felsefesi, Türk Felsefesinin Boyutları gibi eserlerlerle nitelikli okurun çokça istifade ettiği bir düşünür Nermi Uygur. Hocanın bir diğer önemi ise yaşayan en büyük felsefecimiz Ş. Teoman Duralı'yı yetiştirmiş olmasıdır.
Dilin Gücü 1962'de birinci baskısı yapılan ve Nermi Uygur' un dil hususundaki fikirlerini ortaya koyan kıymetli ve bir o kadar okuru yoran bir kitap. Kafka’nın deyişiyle: “Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta görevi görmelidir.” bir balta gibi içimin derinliklerinde oyuklar oluşturdu.
Dil ki hep konuşulur, anlatılır yorum ve fikir ortaya atılır ancak tam olarak ne olduğu kesin çizgilerle belirlenemez. İşte bu belirsizliğe rağmen dil, yine de insanın yaşadığı dünya parçasında varoluş sürecindeki ana koşuldur. İnsan diliyle bir ağırlık kazanır bu mekanda. Kısaca insan dili kadardır demek isterim. Bu cümleden olarak dil her dönemde canlıdır ve en güncel halini korumaya devam edecektir.
Anadilin Bağlayışı, Güçlü, Söz, Dil ve Çeviri, İki Köpecik, Anlamın Çıkmaları, Babil Kulesi, Arıtıcılar, Dildeki Felsefe, İnsan Olurken ve Susmak başlıklı denemelerden oluşuyor kitap.
Bir dönem bulunduğu Almanya yıllarında Türkçeye duyduğu hasreti ilk bölümde ele alıyor Uygur. Ana dili üzerinde dururken insanın bir diğer adının "konuşan" olması gerektiğini ifade eder ve insanın ana dilinden sıyrılmaya kalkışmasını dünyanın en zor işi olarak görür. Bu durum hakikaten öyledir. Nazım'ın dediği gibi "İnsan tehlike karşısında ancak ana diliyle feryat edebiliyor." Kaç farklı dil öğrenirse öğrensin insanın gittiği her yere kendinden dahi önce götürdüğü ilk şey ana dilidir. Çünkü alın yazısı gibi ana dili de yapışıktır insana. İnsan ana dilince sever, nefes alır ve ana dilince hükmeder dünyaya. Ana dili dışında konuşulan en güzel dilde dahi insan bir kiracıdır. Çünkü onun olmayan bir mülkte ikamet eder, ona emanetçilik yapar. Oysa ana dili öyle değildir çünkü ölüm döşeğindeki son söz bile ana dilince ifade edilir. "Ana dilinin çekimine karşı konamaz." (s. 17)
Sonraki bölümlerde dile dair fikirler devam eder. Dil en büyük saygıyı hak eden bir kurumdur. Çünkü insanın en vazgeçilmezi dilidir. Onu işinde ve dünya mekanında güçlü ve başarılı kılacak olan da yine dildir. Tabii ki bu denli vazgeçilmez olanın bir de korkunç bir öfkesi vardır. Dilini etkili kullanan toplumlar kültürel ve siyasal manada güçlüyken kullanmayanlar ise güçsüzdür.
Dilin açığa çıkmış hali olan "söz"e de değinmek gerekir. Dini kaynaklarda "Önce söz vardı." ifadesi dilin kutsallığını da ortaya koyar. Çünkü insan söz vermekle en büyük işe koyuldu: "Sen bizim Rabb'imizsin!" Bu bağlamda Nietzsche "İnsan söz verebilen bir hayvandır." diyerek insanın kimliğinin verdiği sözde gizli olduğunu belirtmiştir.
Kitabı, yazarıyla ilişkili kılan ise "Dildeki Felsefe" bölümü. "Bir dilin dünya görüşü, o dilin dünya yorumu, dünyanın o dille, o dildeki kuruluşu, düzenlenişi, dünyanın o dili konuşanlara büründüğü biçimidir." (s. 81) Konuşulan bir dil tek başına bir dünya görüşü ifade etmez. Ancak pek çok etkilerin ortaklaşa verimi bunu oluşturur. Her ulusun ve topluluğun dildeki sözcüklere verdiği anlam, dünya görüşünün yanında dünyaya bakışıyla da alakalıdır. Bir dilin sınırı, o toplumun düşünce sınırını da belirler şüphesiz. "Aslında neyi, nasıl düşüneceğimi bana dilim buyurur. Düşünme yazım dilidir. Düşünmenin aktığı yol dilimin çizdiği yoldur. Onun için düşünen herkes bu düşünmelerinde yansıyan dünya görüşünü konuştuğu dilden devşirmiştir.
Kitaptaki son deneme ise Susmak. Susmaların anlamı bir bakıma konuşmalardadır. Konuşmaya kulağını tıkayan, susmanın ne olduğunu öğrenemeyecektir. " Toptan Susma kadar insanın yaşamasını aykırı düşen bir davranış tasarlanamaz. Toptan susalım yok oluruz." (s. 101) Susmak kutsaldır ancak yeri ve zamanı gelince susmaksa eğer. Çok tuhaf şey susma. Yani konuşma olmasa zaten susma olmayacaktır. Susmak bir derinliktir. Antakyalı Publilius bu noktada son sözü söylesin:
" Susma aptalda bilgelik yerine geçer. "
" Türkçem ses bayrağım." dilin en güzel taraflarını ve zorlu yollarını özgün bir dille alan bu eser, mutlaka dil zevkinizi bir üst noktaya taşıyacaktır.
Vahdettin Oktay BEYAZLI